DOLAR 41,3233 0,26%
EURO 48,5549 0,47%
ALTIN 4.898,581,26
BITCOIN 4778660-1,85%
Hatay
22°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Mehmet Soyalan

Mehmet Soyalan

10 Kasım 2022 Perşembe

    Saygı olsun bu gök tuğu kaldırmış orduların Başbuğuna

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    84 yıl önce aramızdan ayrılan Atatürk’ün aziz hatırası önünde bugün saygı duruşunda bulunduk.
    Peki hangi hislerle hangi duygularla?
    Evet tam da 84 yıl önce bugün tüm Türkiye’nin yağmur yağmadan ıslandığı bugün saygı duruşuna hangi duygularla başladık.
    Lütfen sözlerimi iyi dinleyin ve Atatürk’ü hissedin.
    Hepinizin bildiği bir hikaye benim yaş grubumunda ilkokul kitaplarındaki ilk hikayelerden biriydi Atatürk’ün dayısının çiftliğinde kargaları kovaladığı… Atatürk ablasıyla kargaları kovalarken sen oradaydın bunu hisset.
    Arkadaşlarıyla birdir bir benzeri bir oyun oynarken eğilme sırasının kendisine geldiğinde arkadaşlarının üstünden atlaması için eğilmesini istediğinde eğilmeyip “ben eğilmem atlayabiliyorsan böyle atla dediğinde” oyun arkadaşı sendin.
    Henüz 16 yaşındayken patlak veren Türk-Yunan savaşına okuduğu okuldan kaçarak katılmak istemişti birkaç arkadaşıyla. Onlardan biri sendin. O heyecanına orada sende ortak oldun.
    Çanakkale Savaşında en ön safta yer alıp kırbacını şaklatıp haykırarak “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum!” dediği anda coşkun seller gibi akan şehadete koşan Atatürk’ün askeri 57. Alay’ın neferiydin…
    Hayatının her anında kitap okuyan okumaktan ve anlamaktan araştırmaktan hiç vazgeçmeyen hatta cephe hattında dahi kitap okuyan Atatürk’ün kitaplarını… gizliden gizliye sende ondan sonra göz atardın hatırladın mı…
    Şu fondaki Selanik türküsü çalarken evini doğduğu toprakları özleyip gözleri nemlendiğinde bağlamanın tellerine vuran sendin.
    Kara tahta önünde bir fotoğrafı vardı hani… Alfabeyi anlatıyordu ya. İşte orada fotoğrafta yer alan minik kız Atatürk’ün öğrencisi sendin hayal et…
    Bir başka fotoğrafta cephe hattında karlar üstünde yatıyordu hatırladın mı? İşte orada üşüyen o değildi belki ama sen donuyordun onunla…
    Manevi kızı Ülkü’nün elini tutup yürüdüğü fotoğraftaki aslında sensin… Onun ellerinde minicik ellerin ve onunla yürüyorsun…
    Hisset arkadaşım!
    Florya sahilinde halkın içinde oturup kahvesini yudumlarken etrafındaki kalabalığın içinde tavlasını oynarken yere düşen zarı onun ellerine veren sendin…
    Güldüğü fotoğraflardan birinde çocuklar gibi salıncakta sallanırken arkasındaki yaveri sendin. O ise takım elbisesi ve iskorpinleriyle o asilliğin içinde çocukça mutlulukla gülücükler saçıyordu. Sen tam arkasındaydın.
    Dolmabahçe’de İngiltere Kralı 8.Edward onuruna verdiği davette masaya hizmette bulunan uşaklardan birinin elindeki tabağı yere düşürmesiyle Atatürk’ün Kral Edward’a dönerek “Ben bu millete her şeyi öğrettim fakat uşaklığı öğretemedim.” Demesiyle onun zekâsına hayran kalmıştın. İşte o uşak sendin.
    Bir keresinde üniversitede bir sınıfa bir anda girivermiş ve hocanın derse devam etmesini istemişti. O anda Atatürk’ün yanına oturduğu o saçları arkaya doğru taranmış fotoğraftaki parlak çocuk da sendin…
    1914 yılında askeri ateşe iken Sofya’daki kıyafet balosuna tüm Avrupa’nın hasta adam dediği Osmanlı’nın şerefli bir subayı olarak Yeniçeri kıyafeti ile katılarak, Avrupa’yı tir tir titreten atalarını onlara hatırlattığında o asil pozu çeken sendin onun yanında gururla…
    Bir keresinde bir davette çok heyecanlanmış ve salonun ortasına çıkmış, herkesin hayranlık dolu bakışları içerisinde Ege dağlarını titreten, dize getiren bir efe edasıyla ne de güzel zeybek oynamıştı. O dizini şereflice asilce her yere vuruşunda yüreğin hopluyor sen daha da hayran kalıyordun.
    Annesinin cenazesine katılamamıştı hatırladın mı? Genç Cumhuriyet için çok önemli olan Lozan Konferansı görüşmeleri devam ediyordu çünkü. O zamanlar o hüzünlendiğinde gözyaşlarını gören odadaki tek kişiydin belki de sen…
    Vatan sevmeyi, millet sevmeyi onunla beraber öğrendin aslında. “Her ne kadar babam Ali Rıza Efendi olsa da fikirlerimin babası Ziya Gökalp, heyecanlarımın babası Namık Kemal’dir” dediğini şimdi daha iyi anlıyorsun okudukça. “Yaradılışımdaki tek fevkaladelik Türk oluşumdur” diye haykırıp, muhtaç olduğum tüm kudretin damarlarımdaki asil kanda oluşunu bana hissettiren milliyetçilik onunla anlam bulmuştu. Bunu şimdi daha iyi hisset.
    Hele de Hatay’dan Antakya’dan onu ayrı bir hissetmek gerek. Hatay için öyle mücadele etmiştir ki Milletler Cemiyetine kafa tutmuş rest çekmiş, Fransa’ya karşı tehditte bulunarak bana postallarımı tekrar giydirmeyin Hatay bizimdir diyerek haykırdığı o dönemlerde sırf Hatay siyaseti zarar görmesin diye siroz tedavisi için hastaneye yatmayı bırakın tedavi görmeyi dinlenmeyi bile reddetmişti… Gizliden gizliye çete kurup Hatay dağlarında savaşırım dahi demişti. O hasta haliyle dünyaya mesaj vermek amacıyla son gezisine de bu amaçla çıkmıştı Mersin Hatay taraflarına doğru. O anda yanındaki onu bir tülü ikna edemeyen çaresiz doktorların arasındaydın sen. O anda Atatürk’ün gizliden gizliye görüştüğü Hatay’daki çete liderlerindendin sen. Yenigüncülerdendin sen…
    Hepsini hatırladın değil mi şimdi…
    57 yıllık yaşamına 11 savaş 24 madalya 20 nişan 13 kitap hür bir millet, ilelebet yaşayacak bir cumhuriyet ve milyonlara umut olacak ışık sığdırmıştı.
    İşte böyle bir insan ancak görmesen de, duymasan da, dokunamasan da aynı o an yanındaymışsın gibi sevilir. Uğruna ağlanılır ve yüzyıllar boyu yaşatılır…
    Ben hep Atatürk’ü yaşadım Hüsnü öğretmenimden dinlediklerimle. Şimdi sıra bende ben hep Atatürk’ü yaşatacağım sizlerde.
    İşte o nedenle hayatının her anında onu hissedendir onu yaşatan. Sensin Atatürk, Arka sıradaki arkadaş sensin, heyecanla beni dinleyen evladım sensin, duygulanan minik sensin Atatürk….
    Şimdi gelin hep birlikte haykıralım.
    Atatürk; fikirleriyle, ülküleriyle, emanetleriyle sonsuza kadar yaşayacak.
    Türkiye Cumhuriyeti Devleti sonsuza kadar yaşayacak.
    Atatürk sonsuza kadar yaşayacak.
    Saygı olsun bu çelik atlıların (sizlerin) gök tuğuna,
    Saygı olsun bu gök tuğu kaldırmış orduların Başbuğuna!!!

    Aziz ruhu şad olsun!!!

    Mehmet SOYALAN
    10.11.2022

    Devamını Oku

    BAŞBUĞLAR ÖLMEZ

    BAŞBUĞLAR ÖLMEZ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Henüz ortaokulda Atatürk’ün resmini indirmeye çalışan İngiliz okul müdürünü sınıf arkadaşın Ahmet Munis Beyle pencereden karga tulumba attın. Daha o yaşlarında gözü kara bir Türk Milliyetçisi, inanmış bir dava eriydin.

    60’lar. Ülkenin buhranlı dönemi Amerika’nın iliklerimize kadar işlediği dönemde dönemin Kudretli Albayıydın. Türk ordusunda ihtilalin milli rol üstlenmesi gerektiğini söyleyen, sonra ihtilalin amacından saptığını belirten doğruları haykırmaktan hiç yılmayan; içinde Muzaffer Özdağ’ın, Dündar Taşer gibi isimlerinde bulunduğu 14’ler grubunun lideriydin.

    Tasfiye edildin. Sürgüne gönderildin. Hindistan’dayken vatan hasretin mektuplarınla dile geldi. Orada bile hep Türk Milleti’ni düşündün Türk Dünyasından liderlerle hep mektuplaştın. Orta Asya’daki mücadelelere fikren destek verdin. Seni sürgüne gönderen ihtilal komitesine, Cemal Gürsel’e uyarılarda bulunarak Adnan Menderes’in asılmasının doğru bir karar olmadığını vurguladın. Tek derdin ülke, milletti. Vatan aşkıyla, özlemiyle yanıyordun.

    80’ler. Ezan dinmesin, Bayrak inmesin diyerek mücadeleye başladın, Kutlu davanın YOLBAŞÇISI oldun.

    Zor zamanlardan geçtin. Dedin ki; “Çoğu Zaman Rüyama Girerler. Sanki Geçit Resmi Yapar Gibi Gözlerimin Önünden Geçerler. Oruç Reis ile Kolkola Yürür Yusuf İmamoğlu, Dursun Önkuzu, Süleyman Özmen, Erdem Arabacı, Ercüment Yahnici Ve Gün Sazak Gibi Şehitler…

    Uykularım Kaçar. Kalkar Cenab-ı Hakka Sığınır, Ruhları İçin Dualar Okurum. Ercüment’im Gelir Aklıma Mezar Bile Dar Gelmişti Yavruma, Mezara Sığmamıştı. Onların Ruhları Bizim Varlığımızın Teminatıdır. Allah (c.c) Hepsinden Razı Olsun, Mekanları Cennet Olsun.” Bu duygularla yetiştirdiğin evlatlarının Ülkücü Hareket’in babası oldun.

    Arada Türk Federasyonlarının davetine giderdin Avrupa’ya. Duygulanırdın oradaki gurbetçi kardeşlerinin teşkilatlanmasıyla, vatan özlemiyle birlik içinde yaptıklarından. Yine bir gezide senin için ayrılan odada sabah namazını cemaatle kılmak için rahmetli Muhsin Paksoy’u bekledin. “Kıyamadım uyandırmadım, ama az daha gecikseydin mecbur kaldıracaktım” diyip arkasında saf tuttun. Muhsin Hoca bunları gözyaşlarıyla anlatırken senin için bir iman eri Alperendi dedi.

    Turan yurdunun büyük kalelerinden Azerbaycan’dasın. Kardeşin kandaşın Ebulfeyz Elçibey ile Azatlık meydanında haykırırken Turan’ın Ulu Hakanısın.

    Çok severdin Erciyes’i. 3 Hilalli tuğunu kaldırdığında obanın Kağan’ı, Şad’ı olurdun o zafer günlerinde.

    ….

    Kara gün. 4 Nisan’da dahi katıldığın nişan töreninde otelin merdivenlerini çıkarken dahi hızlıca 2 şer merdiveni bir atlayarak çıktın. Yaşına aldırmadın dinçtin, uyuşukluğu hiç sevmedin.

    Konan göçer, doğan güneş batar  misali ayakta bir çınar misali uçmağa vardın. Ulu bir çınar oldun, fikirlerinle dimdik ayaktaydın.

    Hala fikirlerinin gölgesindeyiz, dokuz ışıkla önümüzü aydınlatırız. Hala evladın, hala askerin…

    Çünkü sen Başbuğ oldun.

    Başbuğlar Ölmez.

    Devamını Oku

    İyi ki varsın Eren!!!

    İyi ki varsın Eren!!!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    “Eren” filmine gittim geçenlerde. Salonda bir kaç öğretmen ve 30 civarında öğrenci. Şaşırdım daha çok ilgi bekliyordum filme. Film başlamadan öğretmen uyardı tüm sınıfını bu sefer  sessiz izleyeceğiz diye ancak bu uyarıya gerek olmadığını aslında filmi izlerken anladık. Salondan çıt çıkmıyordu. Eren ve ailesinin zorlu Karadeniz şartlarındaki yaşam mücadelesi, yokluk içerisindeki aile bağlarını ve o kalem olayı… Yutkunarak izledik. Çıt çıkmadı. Ara olunca kimse birbirinin yüzüne bakamıyordu. Gözler kızarmış, dolmuş… Her şey o kadar güzel ve ince anlatılmıştı ki.  Salondaki tüm öğrenciler eminim ki o gece Eren’e özendi. Fırat komutan olma hayalleri kurdu.

    Ortaokul öğrencileri ile bu filme gittiği  için eleştirildiğini söyledi bir öğretmen arkadaş. Popüler olan yargılamak, eleştirmek ne de olsa fizkir özgürlüğü vsr değil mi…  Şimdi sormak istiyorum. Eren 15 yaşında şehit edildi. Bir öğretmen 12 yaşındaki öğrencileri ile 15 yaşında şehit edilen Eren’in filmini izlemeye neden gitmesin?  Lafa gelince herkes “İyi ki varsın Eren!” paylaşımları ile milliyetçilik kasarken neden öğrencilerine, evlatlarına “Eren”i anlatmasın, izletmesin… Ben buna tatlı su milliyetçiliği diyorum. Herkesin paylaştığı, konuştuğu anda milliyetçilik yapalım, konuşalım, paylaşalım ama iş elini talın altına koyma, milli ruhu yaşama, yaşatma, aktarmaya geldiğinde kuyruğumuzu kıstırıp oturalım. Bu tatlı su halleriniz sayesinde benliksiz, kimliksiz bir gençlik yetişmekte. Öğrencileri, evlatları ile bu ruhu yaşatmak amacıyla Eren filmini izletenleri ayakta alkışlıyorum. Ben unutturmayacağım diyip bunun için de bir şey yapanlardanım. Unutulan her acı tekrar yaşanmaya mahkumdur. Bunu unutmadığımız zaman yaşanılanları doğrusuyla büyğk küçük demeden doğrusuyla milli kimlik gibi akıllara kazıfığımız zaman bu acılar tekrar yaşanmayacaktır. Düşünsenize her gencimiz “Eren” yürekliliğinde, “Ferhat” çalışkanlığında…. Terör kalır mı hiç?

    İzlenmesi temennisiyle…

    Devamını Oku

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.