06 Ağustos 2023 Pazar
1940’lı yıllarda dönemin hükümetinin Sosyalist Kadro dergisine üye olması, devlet kurumlarında sosyalizm ve komünizm propagandası yapan insanlar ile kadrolaşması, Türklük ve Türk Milliyetçiliği fikriyatına zeval getiren açıklamalarda bulunması sebebiyle Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşları bu durumu tepki ile karşılamışlardır. İlk olarak Hüseyin Nihal Atsız tarafından dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na ilk açık mektup yazılmıştır. Bu mektupta devletin sosyalizme mahkum edildiği milli kültürün korunması gerektiği açıklanmıştır. Bu olay ise Türkçülük-Turancılık davasının başlangıcı olmuştur.
3 Mayıs 1944 günü Ankara’da yapılan bir yürüyüş, bugün farkına varılmamış olmakla beraber, Türk tarihinin gidişi üzerine son derece tesirli olmuştur. Havadaki zehirli gazla boğulacak hale gelmiş bir insana oksijen verilmesi gibi, dikta idaresi altında yaşayarak o diktanın hiç umursamadığı komünizm propagandasının çökertmeye çalıştığı bir toplumu 3 Mayıs 1944”te Ankara’da yapılan bir gençlik yürüyüşü uyarmış, tehlikeyi gördükleri halde ses çıkarmayanlara cesaret ve ümit vermiş, tek partili idare olduğu halde Millet Meclisi’nde de görülen heyecanla Türkiye’yi bir “içten vurulma” tehlikesinden kurtarmıştır. 3 Mayıs’ta bir araya gelen ve gösteriler yapan gençler birer birer tespit edilip toplanır ve tutuklanır. Millî şefin şahsî emriyle saldıranlara zerre kadar merhamet tanımamışlardır. Milliyetçi gençler kıyasıya dövülür. Nihal Atsız’da aynı gün duruşmadan çıktıktan sonra polis tarafından gözaltına alınır. Alparslan Türkeş anılarında bu olayları şu şekilde anlatmaktadır; “3 Mayıs 1944 günü heyecanla sokağa fırlayan gençler kıyasıya dövüldüler. Kafaları yarıldı, gözleri patlatıldı. Bazılarının kolları, kaburgaları kırıldı”.
Alpaslan Türkeş, anılarında kendisine yapılan işkenceler hususunda ise şunları söylemektedir; “Acımasızca parmaklarımdan birini yakalayıp, tırnağımı çektiler. Aslında, ben o görevlilere acıyordum. Yönetim, bizi faşistlikle suçluyor ama, tüm faşizan yöntemleri kendileri kullanıyordu. İçimden bu da geçer yahu, diyordum. Memurların gözü bir şey görmüyordu”
Nihayetinde Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşları tabutluklarda işkence görmüş ve hapis cezasına çarptırılmışlardır. Lakin Türklük-Türk Milliyetçiliği ateşi bir kere yanmıştır söner mi…
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.
Hüseyin Nihal ATSIZ
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.